2
1

2
1


2
ÇOCUK PSİKOLOJİSİ SORUNLARI
1

2
1

2
1

2
1

2
1

2
1

2
1

2
1

2
1

2
1

2
1

2
1

2
1

2
1

2
1

2
1

2
1

2
1

2
1

2
1


2
1

2
GENÇLİK PSİKOLOJİSİ SORUNLARI
1

2
1

2
1

2
1

2
1

2
1

2
1

2
1

2
1


2
1

2

BEYOĞLU BELEDİYESİ İLE BİRLİKTE GERÇEKLEŞTİRDİĞİMİZ MUTLU AİLELER MUTLU ÇOCUKLAR SEMİNERLERİMİZİ TAMAMLADIK.
1

2
1



HİPERAKTİF ÇOCUKLARDA OLUMSUZ ÖZELLİKLERİ

DALGIN, DİKKATSİZ, UNUTKAN, SAKAR VE KAZALARA AÇIKTIRLAR

Dalgınlıktan dolayı pek çok hatalar yaptıklarını biliriz. Konuyu, dersi bildikleri çalıştıkları halde dalgınlıktan dolayı başarıları düşer. Sınavda yanlış işaretlemeler yapabilirler.

Dikkatsizlik: Dikkatleri çabuk kaybolabilir, dağılır veya bozulur. Dış uyaranlar, ses, gürültü yüksek veya alçak sesle konuşulması dikkatlerini hızla bozabilir. Dikkat etmedikleri için farklı soruyu cevaplayabilirler. Soruyu yanlış anlayabilirler. Yanlış anlamalar yapabilirler. Sorunun cevabını verirken kaydırmalar yapabilirler. Genel hayatlarında da dikkatsizlikler yaşarlar. Hem ders çalışırken hem de sınav sırasında dikkatsizlikleri akademik başarılarını olumsuz etkiler. Bildiklerini yanlış eksik yazabilirler. Sorularda şıkları karıştırır, gözden kaçırabilirler.

Unutkanlık: Bu durum hayatlarında hep vardır. Özellikle de sınavlarda onları çok zorlamaktadır. Şıklı sorularda, şıklara sonuna kadar bakmayı unuturlar. Yazarken unutkanlıklar yaparlar. Maddeler halindeki konuları unuturlar. Çok iyi bildikleri bir konuyu bile dışarıdan gelen bir uyaran (ses, konuşma) sonucunda unuturlar. "konu tamamen aklımdan çıktı" diye ifade erdeler. Hayatları için gerekli olan pek çok şeyi unuturlar. Pek çok hiperaktif ve ailesi onların unutkanlıklarından şikayetçidirler. Çok severek, pek çok paralar vererek aldıkları eşyaları bir yerlerde unutur, bırakır ve de kaybederler. Bu durum hem onları hem de aileyi üzer, kızdırır ve bezdirir. Çünkü bu unutkanlık ve kaybetmeler sürekli olarak devam eder. Örneğin okulda kalemini, silgisini, paltosunu unutan çocuk, yetişkin yaşa geldiğinde randevularını, yapması gereken işleri, telefon etmesi gereken kişileri de unutmaktadır.
Bu istem dışı unutmaların hızla azaltılması ve sonlandırılması gerekmektedir. Bu durumdan hem kişi hem de çevresi zarar görmekte ve üzülmektedir. Hatta bu durum sonucunda da çok sevdiği arkadaşlarını kaybetmekte, dışlanmakta ya da kendi kendini utancından dış ortamdan soyutlayabilmektedir.
Unutkanlık onun doğasında vardır. Bunun için ona kızmak gereksizdir. Siz onun annesi, öğretmeni olarak ona bu konuda yol gösterici olabilirsiniz. Örneğin eşyaları üst üste, yan yana ve hep aynı yere koymasını tembihleyebilirsiniz. Ona unutmamasını sağlayacak işaretler kullanmasını öğretebilirsiniz. Örneğin ufak bir çocuğun tuvalete girmesini hatırlatacak işaretleri okul çantasına, kalem kutusuna yerleştirebilirsiniz. Yine öğretmenine okuldan çıkarken tüm çocuklara hitaben paltonu, atkını ve bereni unutmamalısın demesini rica edebilirsiniz. Siz kendi çocuğunuza paltosuna beresini, atkısını ve eldivenini nasıl yerleştirmesi gerektiğini söyleyebilirsiniz. Örneğin bere sağ cebe, eldivenler sol cebe, atkı ise paltonun koluna yerleştirilirse kaybetme ve unutma durumu daha azalacaktır. Bir diğer yol ise iki eldiveni iple birbirine bitiştirip paltonun içine yerleştirmektir. Bu durum unutma riskini daha da zayıflatacaktır. Çünkü çocuğun elinde taşıyacağı bir den fazla şeyin sayısı arttıkça unutma, düşürme, kaybetmeleri daha artacaktır. Onun bu özelliğini bilen siz onun hayatını kolaylaştıracak pek çok yolu ona gösterebilir, öğretebilirsiniz. Sizin çocukluğunuzda işinize yaramış size yardımcı olmuş durumları ona bu şekilde anlatırsanız hem rahatlayacak hem de bu anılar onun bu yöntemi kullanmasında oldukça etkili olacaktır.

Sakarlık: Sürahiden bardaklarına su koyarken hep taşırırlar, dökerler. Bardakları düşürürler. Aileleri onları bu konuda sık sık uyarır. Onlar bu uyarılara kızarlar ve sert tepki gösterirler.

Kazalara Açıktırlar: Ev kazalarıyla çok sık karşı kaşıya gelirler. Düşme, yaralanmak, bir yerini kesmek, elektrikten çarpılmak, yanmak, haşlanmak ve benzerlerinden dolayı yaralanabilirler. Hareketli, aceleci, dikkatsiz ve meraklı olmak sıklıkla kazaları getirir.
Trafik kazalarında yaralanma ve ölüm oranları yüksektir. Hayatlarındaki kazaların sık sık olması onları, bana haksızlık oluyor düşüncesine götürür. Hatta onlar veya yakın çevreleri bu konuyu nazar, göz değiyor gibi açıklamalar getirebilirler.

ALGILAMA GÜÇLÜKLERİ YAŞARLAR

Gelen Bilgilerle İlgili Güçlükler

Bilgi beyine beş duyunun tümünü kullanarak gelir. Öğrenmede önemli olanlar, görme(görsel) ve işitme(işitsel) duyularıdır. Gelen bilgi gözün ya da kulağın fiziksel durumundan çok beynin işittiğini ya da gördüğünü nasıl algıladığına bağlı olarak kullanılır. Bu çocuklarda görsel veya işitsel algılama güçlüğü gözlenebilir.

Görsel algılama güçlüğü

Çocuğunuz görsel bilgileri karıştırabilir, harfleri tersinden okuyabilir, örneğin "c" yerine "e", "b" yerine "d" , "m" yerine "n", "b" yerine "p" gibi.
Bu karıştırma yazılı çalışmalarda, desen kopya ederken veya gözlerin ne yapılması gerektiğine dair ellere yardımcı olduğu tüm görevlerde ortaya çıkabilir (Görsel-motor-ödevi). Görsel-motor problemleri olan bir çocuk, top yakalama ya da fırlatmada, bulmaca yapmada, ip atlamada, çivi ve çekiç kullanmada zorluklarla karşılaşabilir.
Görsel Algılama Güçlüklerinin başka çeşitleri de vardır. Bazı çocuklar uzayda doldurdukları alanı nasıl organize edeceğini bilmez, bazıları da sağ ve sol kavramlarını karıştırabilirler. Bazılarında "figür yerleştirme" problemi olabilir; örneğin okurken kelime ve satırları atlayabilirler. Uzaklık kavramlarında da güçlüklerle karşılaşabilirler. Çocuk derinliği yanlış değerlendirebilir, bu yüzden eşyalara çarpabilir, sandalyeden düşebilir. Dolayısıyla sakar olarak adlandırılabilir, bir bardağı mesafeyi yanlış algıladığı için devirebilir veya düşürüp kırabilir. Çünkü elleri bardağa onun hesap ettiğinden daha çabuk ulaşır.
İşitsel Algılama Güçlüklerinde bazı çocuklar hafif ses farklılıklarını ayırt etmede güçlük çekebilirler. Çocuğunuz sizin söylediğiniz bir şeyi yanlış algılayabilir ve buna bağlı olarak da yanlış cevap verebilir.
Çocuklar işitsel figür yerleştirme güçlükleri çekebilirler. Örneğin, çocuğunuz başka çocukların oyun oynadıkları bir odada televizyon seyrediyorsa, sizin ona bir başka odadan "Buraya gel ve sofrayı kur" dediğinizi duymayabilir. Buna sebep çocuğunuzun sizin sesinizi (figür) diğer seslerden (fon) ayırt edememesidir. Böylece sanki sizin sözünüzü hiç dinlemiyormuş gibi görünür.
Bazı çocuklar işitsel bilgilerin alınmasında normal hızla algılama yapamazlar. Sesleri yavaş algılamalarına işitsel geri kalma denir. Çocuk, sizin söylediğinizin bir bölümünü kaçırıyor olabilir. Bunu sezerek çocuğun sözlerinizi anlayabilmesi için daha yavaş konuşmaya çalışabilirsiniz.

Bütünleme Güçlükleri:

Bilgi, kaydedildikten sonra doğru sıraya ( kronolojik sıralama) konulmalı, kullanıldığı yere göre anlaşılmalı (soyutlama) ve beraber kullanıldığı tüm diğer bilgilerle bütünlenmelidir (organize etme). Çocuğunuz bu bölümlerin herhangi birinde güçlüklerle karşılaşabilir. Bu problemler önceliğine göre, görsel ya da işitsel verilerden kaynaklanıyor olabilir. Buna göre, size çocuğunuzun işitsel sıralama güçlüğü olduğu fakat görsel sıralamasında bir problem olmadığı söylenebilir.

Sıralama Güçlükleri:

Çocuğunuz bir hikâyeyi okuyup ya da dinleyip anlayabilir. Fakat kendisinden hikâyeyi anlatması istendiğinde aynı sıralamayı anlatamayabilir, ortadan başlayıp sona ve tekrar başa dönebilir. "23" sayısını görüp "32" diye yazabilir. Heceleme hataları sık görülür, tüm doğru harfler ordadır fakat dizilme sıraları yanlıştır. Bir sırayı ezberleyebilir, örneğin 12 ayın ismini söyleyebilir. Fakat eylülden sonra hangi ayın geldiğini sorarsanız şaşırabilir veya bilemeyebilir.

Soyutlama Güçlükleri:

Çoğu kişi kelimelerin anlam farklılıklarını kullanıldığı yere göre ayırt edebilir. Örneğin "köpek" kelimesi "şu köpek" ve "seni köpek" cümlelerinde farklı anlamlar içerir. Bazı çocuklar bu farkları anlayamazlar. Kelimenin temel anlamını esas alırlar. Bazen şakaları, deyimleri anlamakta güçlük çekerler.

Organizasyon Güçlükleri:

Bazı çocuklar her bir bilgiyi ayrı ayrı işleme sokabilirler fakat bunları bir bütün haline sokmada güçlük çekerler. Okunan bir bölümün sonundaki soruları cevaplayabilirler. Fakat bölümün konusunu anlatması istendiğinde anlatamazlar. Çoktan seçmeli sorularda başarılı olabilirler. Fakat yazılı sınavlarda başarısız olurlar. Hayatlarını organize etmede (düzenlemede) güçlük çekerler. Odaları karışıktır, defterleri karmakarışık, düzensizdir, yazıları çirkindir.

Hafıza Güçlükleri:

Bilgi kaydedilip özümlendikten (bütünlendikten) sonra, daha sonra kullanılmak üzere depolanması (saklanması) gerekir. Hafıza "kısa süreli" ve "uzun süreli" olmak üzere ikiye ayrılır. Kısa süreli hafıza bilgiyi dikkatini odakladığın sürece hatırlamak (örneğin santralden bir telefon numarası alırken bir başkası siz numarayı çevirmeden önce konuşmaya başlarsa numarayı unutabilirsiniz). Sık tekrarlarla bilgi alıkonulur. Buna uzun süreli hafıza denir. Depolanan bilgilerden oluşur ve düşünmeyle su yüzüne çıkabilir. Çocuğunuzun kısa süreli hafıza güçlüğü, görsel bilgi alışını etkileyemese de işitsel bilgi alışını etkileyebilir yahut bunun tam tersi olabilir.

Bu tür bir çocuk öğretmenin yazdırdığı heceleme listesini kağıda geçirebilir fakat ertesi gün bunu tamamıyla unutabilir. Öğretmen sınıfta bir matematik kavramını anlatırken o anda bunu anlayıp işleme katılabilir, buna rağmen akşam eve geldiğinde bu işlemi çözemez. Bunun tam tersi olarak ailenin 2-3 yıl önce yaşadığı bir olayı tüm detaylarıyla anlatabilir. Uzun süreli hafızada bir sorun yoktur. Bir şeyi öğrenirken; bu sorunu olmayan bir çocuğun, 3 ile 5 tekrarla öğrenmesine rağmen kendisi 10 ya da daha çok tekrar ederek öğrenebilir.

Performans Güçlükleri:

Bilgi alışverişi kelimelerle (kelime hazinesi) ya da yazma, çizme, mimik gibi kas hareketleriyle gerçekleşir (motor performans). Çocuğunuz bunlardan birine veya her ikisine de algılama güçlüğüne sahip olabilir.

Dile Ait Güçlükler:

Bizler iki türlü sözlü dil kullanırız, spontane yani kendiliğinden (bir diyalogu yönlendirirken) ve emir şeklinde (birisi bize bir soru sorduğunda). Kendiliğinden kullandığımız lisanda, konuşmaya başlamadan önce kullanmak istediğimiz sözcükleri seçer, düşüncelerimizi organize ederiz. Emir dilinde ise konuşmayı yaparken bunların hepsini aynı anda yerine getirmek zorundayızdır.

Çocuğunuz emir dilinde güçlükler yaşıyor olabilir. Esas şaşırtıcı olan ise çocuğun spontane konuşmada tamamen normal olmasıdır. Buna rağmen çocuğa "Kardeşin nerede?" "Bu gün ne yaptın?" "5 numaralı soruyu cevaplar mısın?" şeklinde sorular yönelttiğimizde çocuktan "Ne" "Hı" gibi yanıtlar gelebilir yahut da soruyu tekrarlamamızı isteyebilir. Eğer yanıt verirse de ya dolambaçlı yoldan verecektir ya da doğru sözcükleri bulmada güçlük çekecektir.

Davranıştaki Güçlükler:

Çocuğunuz büyük kaslarını (büyük motor güçlük) yahut küçük kaslarını (küçük motor güçlük) kullanmada güçlük çekiyor olabilir. Büyük motor güçlüğü olan çocuk sakar, sarsak olabilir, yürümede, koşmada, tırmanmada ya da bisiklet kullanmada problem yaşayabilir. Kıyafetlerini giyerken de düğmelerini iliklemede, ayakkabı bağcıklarını bağlamada, fermuarını çekmede güçlükler yaşayabilir. Küçük motor güçlüğü olan çocuk ise küçük kaslarını koordine etmede güçlük çekecektir. Örneğin yazı yazdığı eli gibi. Bu tür çocuklar yazıyı yavaş ve çirkin yazarlar. Kalemi farklı tutukları için yazı yazarken elleri yorulur. Bazen çocuk "Elim kafam kadar hızlı çalışmıyor" diyebilir.

ÖZET(+)

Çocuğunuzun öğrenmede başarılı olduğu alanları bilmeniz kadar onun güçlük çektiği alanları da bilmeniz önemlidir. Bu güçlüklerin okulda, sporda, diğer çocuklarla olan ilişkilerde ve aile içinde sorunlar yaratabileceğini kabul etmelisiniz. Çocuğunuzun başarılı olduğu alanlarda ilerlemesine yardımcı olmak, dikkatimizi başarısızlıklarında yoğunlaştırarak sinirlenmekten çok daha iyi bir sonuç verecektir. Çocuğunuzun güçlü ve zayıf olduğu alanları bilemiyorsanız, psikologunuza ya da çocuğunuzun öğretmenlerine sorabilirsiniz.

YAZMA VE OKUMADA FARKLILIKLAR GÖSTERMEKTEDİRLER

Önlerine konan bir metni okurken farklı, eksik, fazla veya yanlış okuyabilmektedirler. Ders çalışırken de bazı konuları, özel isimleri, özelliklede yabancı dil öğrenirken farklı telaffuz edebilmektedirler. Belki bu özelliklerini zaman içinde bilebildikleri için kendi başlarına ders çalışmaktan kaçınmaktadırlar. Bir büyükle çalışmak konusunda da özellikle ebeveynlerini tercih etmektedirler. Ebeveynlerine sen çok iyi anlatıyorsun sen anlattığında anlıyorum demektedirler.
Yüksek sesle okurken gösterdikleri yanlış, eksik, fazla ve farklı okumayı yazıda da aynen devam ettirmektedirler. Yaşıtlarına göre daha yavaş yazarlar. Yazı yazarken hep hayal güçleri devrededir. Her kelimeyi yazarken o kelimeyle ilgili konuları hayal edecekleri için yazı hızları yavaşlar. Yazı yazarken arkadaşlarına veya öğretmeninin söylediklerine yetişemezler. Böyle durumlarda yazıları gittikçe bozulur, okunmaz hale gelir. Hatta kendileri bile kendi yazdıklarını okuyamayabilirler.

DAĞINIK VE DÜZENSİZDİRLER

Öncelikle hiperaktif özellikler taşıyan kişilerin kafaları plan, program ve projelerle doludur. Bu projelerinin hepsini gerçekleştirmek istediğindedirler. Hayatta pek çok şeyle ilgilenmek isterler. Onlarda olan merak, hayal gücü ve yaratıcılık, onlara her konuda değişik, farklı, kendine özgü ve işe yarar fikirler üretmelerini sağlar. Ve bu fikirler her hangi bir nesneye baktıklarında bile oluşmaktadır. Bu nedenden dolayı odaları, masaları, dolapları günün birinde yapmayı planladıkları pek çok iş ve proje ile ilgili kitap, CD, çizim gibi şeylerle doludur. Her konu onlar için o kadar önemlidir ki hiç birini birinin altına koyamazlar. Onun için yaşadıkları yerler genellikle kalabalık ve dağınıktır. Her şey gözünün önünde olsun, elinin altında bulunsun, her şeye hemen ulaşabileyim isterler. Dağınıklığa bir diğer etken ise hafızalarına çok fazla güvenmedikleri içindir. Uğraşmayı düşündükleri işle ilgili kitaplar ellerinin altında ve gözlerinin önünden giderse onları unutabileceklerini çok iyi bilirler. Ayrıca konsantrasyon sorunu yaşadıkları için her şeyin önlerinde olmasını isterler ki onları motive etsin. Motivasyona aşırı ihtiyaçları vardır. Ve bu motivasyonun sürekli, devamlı ve güçlü olması gerekmektedir.
Pek çok sevdikleri şey vardır. Çok gezerler. Gittikleri her yerden bir şeyler alırlar. Evleri, odaları, dolapları tıklım tıklım doludur. Bazen kendileri de uzmanlarda bu doluluğun ve kalabalığın onların dikkatlerini ve konsantrasyonlarını bozduğunu söylerler. Ama her defasında kendi kendilerine söz verseler de bu doluluğu azalmakta ve sadeleştirmekte çok zorlanırlar. Onlar düzenli olmak isterler. Kimsenin odalarını düzeltmemesini isterler. Anneleri ya da temizlikçi kadının temizlik veya düzen vermek için eşyalarına dokunmasını istemezler. Çünkü bu işlemden sonra aradıklarını bulamazlar. Onların kendilerine has bir düzenleri vardır. Bu düzeninde bir mantığı vardır. Anneleri, kardeşleri bu düzene saygı gösterebilirlerse ilişkileri mükemmel ve çok verimli hale gelecektir. Birlikte konuşularak yapılan değişiklikler uygundur ama onlar yokken odalarına girilip yapılan müdahaleler çok acıtıcı ve üzücü sonuçlar meydana getirir.

KULLANDIKLARI EŞYALARIN YERLERİNİ HATIRLAMAKTA VE BULMAKTA ZORLANIRLAR.

Hiperaktif özellikler taşıyan kişiler çoğunlukla aradıklarını bulmakta zorluk çekerler. Onlarda unutkanlık, dikkatsizlik ve dalgınlık olduğu için. Örneğin anahtarını, kitabını, kalemini, çantasını nereye koyduklarını unuturlar, hatırlayamazlar. Pek çok zamanlarını eşyalarını arayarak geçiririler. Bu durum zamanlarının ve enerjilerinin boşa tüketilmesidir. Ayrıca kızarlar sinirlenirler. Aradıklarını bulamadıklarında korkunç öfke nöbetleri yaşarlar. Etraflarındaki kişileri kırar ve incitirler onlara hakarete varacak sözler sarf eder ve daha sonra kaybettikleri eşyalarını bulduklarında da söyledikleri için üzülür ve pişman olurlar. Onların bu sıkıntılı durumdan kurtulabilmeleri için öncelikle hayatlarında her şeyin sabit, değişmez birer yeri olmalıdır. Hayatlarındaki her şeyi yerine koymaya çok özen göstermelidirler. Üşenmemelidirler. Örneğin evin kapısının anahtarı hep aynı yere konmalıdır. İç çamaşırları 1. , çoraplar 2. , eldiven ve atkı 3. çekmeceye konmalıdır. Veya çanta, şemsiye hep aynı dolaba konmalıdır.
Eşyalarını kaybetme, unutma, koyduğu yeri hatırlayamama durumu ile o kadar sık karşılaşırlar ki bu durum onları arkadaşlarıyla, aileleriyle, kardeşleriyle, büyüdüklerinde de iş arkadaşlarıyla aralarını bozabilecektir. Örneğin okuldan gelen bir çocuk hemen yemeğe oturmak veya bahçeye çıkıp oynamak için önlüğünü bir yere, yakasını farklı bir yere, çantasını daha farklı bir yere atabilir. Böyle durumlarda onun için daha önceden konuşulmuş ve belirlenmiş yerlere eşyalarını koyması konusunda ona yardım edilmelidir. İşin başında bunun öğretilmesi çok yoğun ve uzun bir süreci kapsayabilir. Öncelikle böyle bir sabit düzen olursa onun hayatının ne kadar kolaylaşacağı anlatılmalı, daha sonra bu düzene uyması konusunda onu uyararak ve işi birlikte yaparak işbirliği yapılmalıdır. Bu durum alışkanlık haline gelene kadar eleştirilmemeli ve azarlanamamalıdır. Hatta bu sabit düzeni belirleyene kadar düzenli olarak ödüllendirilmelidir. Ödüllendirme hem onun durumu başarmak için gösterdiği gayreti onun için önem taşıyan kişilerin yanında vurgulamak şeklinde olabileceği gibi maddesel veya para ödülleri verilebilmelidir.
Örneğin eşyalarını dolabına asan veya düzenli katlayıp koyan çocuk bu davranışı otomatik hale gelene yani alışkanlık kazanana kadar ödüllendirilmelidir. Kadınlar veya okulla giden çocuklar çantalarının içinden aradıkları şeyleri çoğunlukla bulamazlar. Siz çocuğunuzun çantasını onunla birlikte yerleştirin ve ona bu işlemi yaparken yol gösterin. Kitaplar sağ gözde, defterler sol gözde, kalem kutusu ön gözde, harita dış gözde olacak gibi. Sonra bir süre bu düzenin korunup korunmadığını kontrol edin. Eğer korunacak olursa onu ödüllendirin. Bir süre sonra göreceksiniz artık aradığını bulamadığı için ağlamıyor, kızmıyor ve size panikle gelmiyor olacak. Hatta bu düzene o sizden fazla dikkat ve özen gösterecektir.

 

ACELECİDİRLER

Çok aceleci olduklarından dolayı pek çok şeyi unuturlar ve zor durumlarda kalırlar. Bir işte duramaz, bekleyemez, sabredemezler. Her istedikleri şeyin derhal anında olmasını isterler. Aceleciliklerinden dolayı kendileri de dahil olmak üzere çevrelerindeki kişilere kızarlar. Hemen müdahale ederi diğer kişilerin işlerini de üstlenirler. Bazen de hem kendilerini hem de çevrelerini paniğe sokarlar.
Yemek yerken acele acele yerler. Sanki birisi önlerinden alacakmış gibi. Ya da hazırlanırken acele acele hazırlanırlar. Dışarı çıktıklarında pek çok gerekli şeyi unuttukları fark ederler. Örneğin; okula gittiklerinde o gün gerekli olan kitabı, defteri, kalemi hatta yeni hazırladıkları ödevlerini unutabilirler. Halk arasında acele yapan hata yapar ya da acele giden ecele gider gibi sözler söylenir. Bir iş acele yapılırsa içinde yanlışlar, eksikler hatalar olma şansı yükselmektedir.
Çabuk parlar ve çabuk unuturlar. Kin tutmazlar, ani tepkiler verirler. Bu ani tepkilerinde aşırıya gidebilirler. Bu aşırı tepkilerinden dolayı rahatsız olurlar. Durumu düzeltmek için ya özür dilerler ya da özür dilemekte çok zorlanırlar. Durumu daha da karıştırır ve kendilerini de sıkıntıya sokar ve mutsuz olurlar.

HEYECANLIDIRLAR

Çabuk heyecanlanabilirler. Özellikle yazılı ve sözlü imtihanlarda heyecandan dolayı pek çok şeyi unutabilirler ve başarısız olurlar. Heyecanları onları korkuya götürebilir. Hayal güçlerinin geniş ve zengin olması heyecanlarını tetikler ve arttırır.

SABIRSIZDIRLAR

Sabırsızlık, acelecilik, beklemekte, sabretmekte, sıraya girmekte ve sırasını beklemekte zorlanmak, katlanma eşiğinin düşük olması gibi durumları ifade etmektedir. Sabırsızlık dediğimizde beklenmesi gereken durumlarda sorunların çıkması, yani sabır eşiğinin düşük olması durumundan bahsetmekteyiz. Örneğin; sıraya girmek, sırasını sabırla takip etmek bu çocuklara zor gelmektedir. Çocuğun çevresindeki kişiler onun yaşını ve zekâsının normal olduğunu düşündüklerinde bu durumunu iki nedene bağlamaktadırlar. Ya terbiyesizlikten, karşısındaki kişiyi çileden çıkartmak için yapıyor diye anlayabilmektedirler ya da kafasında bir sorun mu var, deli mi diye düşünebilmektedirler.
Yukarıda saydığımız iki durum özellikle anne-babaları oldukça korkuttuğu için çocuklarını olabildiğince toplumdan izole etmek zorunda kalmaktadırlar. Örneğin; aileler bu sorundan kurtulabilmek için çocuklarını misafirliklere götürmemekte veya sokağa çıkartmamaktadırlar. Bu yalnız kalış, çocuğu daha fazla rahatsız etmekte ve hırçınlaştırmaktadır.
Bazen bu hiperaktif çocukların öğretmenleri bile bu akıllı ve sabırsız çocukları anlamakta, onları sınıfta tutmakta ve kontrol etmekte çok zorlanırlar. Bu zorlanma sonucu iki farklı davranış biçimini gösterirler. Bu davranışlardan biri, o çocuğu yok farz etmektir. Bu durum çocuğun çok fazla üzülmesine, incinmesine ve kırılmasına sebep olacaktır. Öğretmenlerin yaptığı ikinci davranış modeli ise, bu çocukların üzerinde aşırı baskı ve disiplin kurmaya çalışmalarıdır. Bu durumda, çocuğun kendisini olumsuz, kötü çocuk olarak algılanmasını sağlayabileceği için, hem çocuğun hem de öğretmenin işini zorlaştıracaktır. Böyle durumlarda arkadaşları da öğretmeninin gösterdiği olumsuz tepkilerden etkilenerek çocuğu dışlayacak ve oyunlarına kabul etmeyebileceklerdir. Tüm bu olumsuz tutumlar çocuğu daha fazla hırçınlaştıracak ve ruhsal dengesini olumsuz yönde etkileyecektir.
Anne- babalardan uzmanların istediği pek çok şeyden biride şudur; böyle bir çocuğa sahipseniz, bu çocuğa öncelik tanıyın, onun sabırsızlığının bir arsızlık olmadığını çok iyi bilin. Ona kızıp onu cezalandırmayın bu durumun, onun isteyerek bilerek yaptığı bir durum olmadığını anlayın ve ona hissettirin.

ÇABUK NEGATİF OLURLAR

Yapma denileni yapmak, yap denileni yapmamak isterler. Kendi istekleri olsun isterler. Pek çok şeyi kendiliklerinden yaparken anneleri veya bir başkası yap dediği için yarıda bırakma ya da yapmama yoluna gitmişlerdir. Örneğin; odanı topla, kazağını al, atkını almadan çıkma gibi sözler onları çileden çıkarabilmektedir. Söylenenin, yapılanın tersine hareket etme yönündedirler. Anneleri onlar için tersini söyle o zaman istediğini yapsın derler. Örneğin; yemeği ye değil yeme dersen yemeğini yer.

ÇABUK SİNİRLENİRLER

En ufak bir olayda hızla ve ölçüsüz sinirlenebilirler. Bu sinirliliklerini hemen belli ederler. Kolay küser, darılır, incinir, kızarlar. Kızdıktan sonra da öfkeleri çabuk geçer. Olaylara hızla başka açılardan bakabilirler. Çok kötü diye düşündükleri bir olaya bir açıdan baktıklarında onun o kadar da kötü olmadığını görebilirler. Bir arkadaşlarına kızarlar sonra ondaki olumlu yanları düşündüklerinde kızgınlıkları hızla uçar gider.

İNATÇIDIRLAR

Tutturma huyları vardır. Bir şeye takılıp kalırlar, ısrarcıdırlar, iddialıdırlar. Bir kişiye, konuya ya da giysiye takılıp kalırlar. Kendileriyle bile iddialaşırlar. İnatçılıkları her durumda vardır. Onların inatlarını kırmak, onları zorlamakla olmaz. Zorlandıklarında yaptıkları olaya körü körüne yapışabilmektedirler. İnat ettiklerinde onları kimse durduramaz. Böyle durumlarda ancak tatlı söz, tatlı, yumuşak ve esnek yaklaşım etkili olabilir. Bazen yanlış olduğunu bile bile hatalı davranışa inatçılıklarından devam edebilmektedirler. Anneleriyle, kardeşleriyle, arkadaşlarıyla sık sık inatlaşırlar. Böyle durumlarda çoğunlukla kendileri zarar görürler. İnat ettikleri için yemek yemezler, yapmayı çok istedikleri pek çok şeyi inatlaştıkları için yapamayabilirler.
Tutturma huyları çok belirgindir. Herhangi bir şeyi tutturabilirler. Ya onun alınmasını ya da onun yapılmasını isterler. O olmadan olmaz derler. Bana şunu almazsan veya beni şuraya götürmezsen ders çalışmam, okula gitmem şeklinde annelerini tehdit edebilirler.

TAKILIP KALIRLAR

Bir konuya öyle takılırlar ki o olmazsa diğerinin olması mümkün değil derler. Örneğin; okulda yanlarında mutlaka şu arkadaşım oturacak veya serviste şoförün yanında oturacağım ya da arabada cam kenarında mutlaka ben oturacağım gibi konulara takılırlar. Böyle durumlarda istedikleri olmazsa kızar, huzursuzluk çıkarabilirler.

ISRARCIDIRLAR

Çok fazla ısrarcıdırlar. Kafalarına taktıkları her hangi bir konuda ısrar ederler. Gitmek, yapmak gibi.

İDDİACIDIRLAR

Kafalarına takılan bir konuda kolayca iddiaya girebilirler. Pek çok konuda iddialaşırlar. Ama sıklıkla da iddialaşırlar. Ama sıklıkla da yanılabilirler. Dikkat sorunları yaşadıkları için iddia ettikleri konularda yanılma payları yüksektir.

YAPIŞIP KALIRLAR

Bir arkadaşa, giysiye veya bir yere yapışıp kalırlar. Hep o arkadaşının yanlarında olmasını isterler. Veya bir kıyafete o kadar yapışırlar ki üstlerinden hiç çıkarmamak isterler. Hatta anneleri bu kıyafeti yıkamak için bile üzerlerinden alamaz. Ya da hep aynı yere gitmek isterler.

ABARTILIDIRLAR

Olayları abartırlar. Bu abartma ellerinde olmadan yaptıkları bir eylemdir. Abartmak istemezler, abartmayacağım diye kendilerine söz verirler ama yine abartırlar. Yine söz verirler. Her şeyi abartırlar. Abartılarında hayal güçlerinin genişliği etkili olmaktadır. Gerçekte kişileri veya olayları olduğundan farklı görür. Farklı algılarlar. Farklı yaşar ve farklı anlatırlar. Sonrada hayal kırıklığına uğrarlar. Hayal kırıklıklarını sık yaşarlar. Bu durum onları üzer. Örneğin okulda arkadaşlarının taktığı toka onlara çok güzel görünür. Öyle bir abartarak anlatırlar ki onlara dinleyenler yanlış bilgilere sahip olurlar. Böylece pek çok yanlış anlaşılmalar yaşarlar.

MERAKLIDIRLAR

Meraklı olma hem olumlu özelliklerde hem de olumsuz özelliklerde yer almaktadır. Burada bahsedeceğimiz merak olumsuz yöndedir. Her şeyi merak etmek, her şeyi öğrenmeye çalışmak ya da her şeyi aynı anda yapmaya çalışmak. Pek çok şeyi aynı anda yapmaya çalışmak onlar için çok önemlidir. Meraklılık bazı durumlarda başlarına işler de açabilir. İşlerine hiç yarayamayacak, ömür boyu hiç kullanmayacakları pek çok şeyi merak ederek zamanlarını boşu boşuna tüketirler. Örneğin; yaşlarına uygun olmayan konuları da merak ederler. 6 yaşında bir erkek çocuğu annesinin bayan arkadaşlarıyla kendi aralarında bir arkadaşlarının kürtaj olduğunu konuşurlarken çocuk oyuncaklarıyla oynadığı köşeden gelip elini beline koyarak siz bilmiyorsunuz Ayşe hanımın bu 4.kürtajı diye konuya girmiş. Anne ve tüm hanımlar şaşırmış ve kızmışlar. Çocuk ise bu durumu şöyle anlatmaktadır. Ben onlara iyilik yaptım. Hem bilmiyorlar ben onlara bilgi verdim bu bana teşekkür edeceklerini beklerken bana kızdılar. Niye kızdıklarını anlayamadım diye şaşkınlığını ifade etmiştir.
Özellikle okul çağındaki pek çok çocuk ders çalışmak yerine merak ettiği şeyleri yapmayı tercih etmektedirler. Çok önemli bir çalışma varken merak ettiği şeyleri yapmayı tercih etmektedirler. Çok önemli bir sınavına çalışmak varken iki arkadaşını nasıl barıştırabilirim diye uğraşan, merak ettiği için annesinin kıymetli parfümlerini karıştırıp annesine ölümsüzlük veya güzellik iksiri hazırlayan çocukları çok duymuşuzdur. Bu çocuklar hem çok meraklı hem de gerekli gereksiz zamanlı zamansız meraklarından dolayı başları belaya girer.
Örneğin korku filmlerini o kadar merak ederler ki seyretmeden duramazlar. Sonra da 1 ay uyuyamazlar ya da rüyalarında filmin korkunç sahnelerini görürler.

ZAMANI İYİ KULLANAMAZLAR

Zamanlarını kötüye kullanırlar, tüketirler ya da içi ederler. Hep zamanın nasıl geçtiğini anlamıyorum o kadar çabuk geçiyor ki derler. Başka çocuklar zaman hiç geçmiyor derken onların ki ise, işleri, ödevleri, yapacakları şeyler bitmeden tükenir. Örneğin matematik sınavı varken oturup resim yaparlar, telefonla konuşurlar, odalarını veya çantalarını düzeltirler. Başka ufak ayrıntı işlerle uğraşırlar. Her şeye atlarlar. Bir bakarlar ki zaman tükenmiş, yemek veya yatma vakti gelmiş. Onlar daha ders çalışmaya veya ödev yapmaya başlayamamışlardır. Bu durum sık sık böyle tekrarlanır gider bu durumun sonucunda var olan zamanlarını hem boş işlerle tüketmiş olurlar hem de yapmaları gereken işe bitirmek şöyle dursun başlayamamışlardır.
SINIRLARI ÇİZEMEZLER
Hiperaktif çocuk hem kendisi sınır koymakta zorlanır hem de başkalarının kendisine sınır koymasına tepki gösterir. Hayatımızda sınırlarımız vardır. Bu sınırları doğru çizersek ilişkilerimiz daha sağlıklı olacaktır. Biz kendi sınırlarımızı belirleyerek aynı zamanda kendimizi korumuş oluruz. Kendimiz de başkalarının sınırlarına saygı gösterebilmeliyiz.
Açık, net olarak, utanmadan, korkmadan duygularımızı düşüncelerimizi dile getirmeliyiz. Sınırlarımızı çizecek kadar cesur olmalıyız. Bu konuda medeni cesaretimizi kullanabilmeliyiz.
Bazen sınırlarımızı çizmekte toplumsal değer yargılarda etkili olur.
Toplumsal değer yargılar çocukluğumuzdan itibaren bizi etkilemeye başlarlar.
Biz psikologlar ufak bir çocuğun kendini sevmesi için arkadaşlarına evden yiyecek, oyuncak hatta para, altın gibi şeyleri götürüp verdiğini biliriz. Bazen de arkadaşlarının onu oyuna almayacağından korktuğu için onların derslerini yapar veya yazılı sınavlarda yine bu korku sonucu onlara kopya veren çocukları biliriz.
Okulda sınıf başkanı olmak için yapılan sınav da arkadaşlarına pasta, çikolata, para dağıtan ve arkadaşlarını sinemaya, pizzacıya götüren ve tüm masrafları üstlenen çocuklar vardır. Bazen çocuklarda biz de hayır demeyi bilemeyiz. Hayır denmesi gereken yerde kendimizi durduramayız. Hep korkarız biz hayır dediğimiz de karşımızdaki kişi bizi sevmeyecek, bizimle arkadaşlığını devam ettirmeyecek, bizi dışlayacak diye korkarız. Kimse dışlanmak istemez
En fazla acı veren durumlardan biri dışlanmaktır. Bu durumda sınırımızı çizemezsek hep biz verir durumda oluruz. Çocuklar, hayır dediklerinde arkadaşları onları bırakıp gidecek, oyun dışı kalacaklar diye korkarlar.
Sınırlarımızı doğru çizebilmek, aileden bazen doğrusuyla, bazen yanlışıyla ufak yaşlarda öğrenilir.
ÖNCELİKLERİNİ AYARLAMAZLAR

Önemli olan şeyleri öncelik sırasına göre yapabilmekte zorlanırlar. Kolay olandan başlarlar veya gözünün önünde olanlardan başlarlar. Asıl önemli ve gerekli olan bekler, birikir, zamanı geçer. Doğru işi doğru zamanda yapmak önemlidir. Önce doğru iş sonra doğru zaman devreye girmelidir. Ayrıcı bu iki doğruda ısrarcı olunmalıdır. Israrın nereye kadar olacağı ve nerede duracağı.

SÜREKLİLİĞİ SAĞLAYAMAZLAR
Hiperaktif sürekliliği devam ettirmekte zorlanırlar. Hiç kimsenin başaramayacağı olayları başarırlar. Zekâları ve yaratıcılıkları çok ön planda oldukları için, olmayacak gibi görünen pek çok olayı başarırlar ve problemleri çözerler. Hatta en zor, kimsenin çözemeyeceği problemlerin altından rahatlıkla kalkarlar. Bazen inanılmaz işler başarırlar. Kimsenin yapamayacağı işleri üstlenirler. Bu zor işlerin üstesinden gelirler. Fakat işlerin sürekliliğini götürürken zorlanırlar ve süreklilik sağlayamazlar. Bir süre sonra sıkılabilirler, bıkarlar, yorulurlar, havlu atarlar. Bazen aileleri ve çevrelerindeki kişiler onların maymun iştahlı olduklarını söylerler. Hatta çabuk sıkılıp, iş değiştirdikleri için onları eleştirirler. Çok hızlı konu değiştirmek isterler. İş yaparken de işten işe atlarlar. Bir işi bitirmeden ikinciye veya üçüncüye atlarlar. Pek çok işi aynı anda yapmak isterler. Bir işle yetinmezler. Aynı anda iki, üç, dört işi birlikte yapmak isterler. Yaptıkları işlerden sıkıldıkları için iş yaparken değiştirmek onları rahatlatan ve yaptıkları işe olan konsantrasyonlarını arttıran bir durumdur. Bir işte sıkıldıklarında dikkatleri kaybolur veya azalır. Yeni işe geçtiklerin de dikkatleri taze ve yoğunlaşmıştır. Grup içinde olmak, grupla iş birliği yapmakta onların hoşuna gider. Grup içinde olmak onları motive eder, hızlandırır. Onlar yarışmaktan hoşlanırlar. Grup aynı zamanda yarışma ruhunu desteklemektedir. Yarışmaktan hoşlanırlar, ama kıyaslanmak ve kaybetmekten hoşlanmazlar.
Bir çocuğumuzun annesi şöyle bir durumdan bahsetti. Çocuğu ders çalışırken bir metot geliştirmiş çocuk üç ayrı masaya ders notlarını yerleştirmiş. Bu dersler sırasıyla matematik, Türkçe ve fen bilgisi dersleridir. Çocuk bu derslerle ilgili kitap, not, defter ve materyalleri yerleştirmiş. Önce birinci masada on dakika matematik çalışıyor. Matematikten sıkıldığında hemen ikinci masaya geçip bu defa Türkçe çalışmaya başlıyormuş. Bundan da sıkıldığında üçüncü masaya geçip fen bilgisi derslerine çalışmaya dönüyormuş. Bu çalışma biçimi hiperaktif çocuk için çok uygun yani sıkıldıkça değiştiriyor. Yani konsantrasyonu azaldıkça yeni, farklı bir konuya veya alana geçip azalan konsantrasyonunu yeniden şarj ediyor, dolduruyor. Beyni bu yeni yöneldiği konuya daha kolay konsantrasyon gösteriyor, sıkıntı kayboluyor. Her yeni olayda, konuda, derste zihni yenileniyor veya yeniden şarj oluyor. Böylece zaman kaybetmeden dersler bitiyor. Ve her bir ders verimli ve kalıcı bir biçimde öğrenilmiş oluyor. Burada aile çocuğun oluşturduğu bu öğrenme modeline tepki gösteriyor. Böyle çalışma olur mu? Böyle çalışırsa öğrendiklerini tam öğrenemez, birbirine karıştırır, önce öğrendiği tam bitmediği, tamamlanmadığı için eksik öğrenme olur. Çocuğun kafası karışır diye düşünüp korktukları için çocuğa böyle çalışmayı yasaklamışlar ve yasaklama sonucunda çocuğun ders başarısı düşmüş. Okul notları yavaş, yavaş aşağı inmeye başlamış ve aile çocuğu terapiye getirdiklerinde bu ders çalışma modelini çocuğun geliştirdiğini ve kendilerinin yasaklama yoluna gittiklerini söylemişlerdir. Ailenin bu durumu yasaklama nedeni çocuğun kafasının karışacağı ve iyiyi öğrenemeyeceğidir. Ama bu çocuk bunu değiştirerek ders çalışmasıyla daha yüksek başarı göstermiştir. Ailenin yasaklamasıyla ise bu gösterdiği başarı azalmıştır. Aile başarısı artacak diye düşünürken tam tersi durum ortaya çıkmıştır.
Hiperaktif çocukların dikkati belli bir süre, bir noktaya yoğunlaşır. Bir süre sonra dikkatleri azalmaya başlar, bir süre sonrada dikkat sıfırlanır, konsantrasyon kaybolur. Yeniden bir olaya konuya başladıklarında ise dikkat fazlalaşarak yoğunlaşır. Bu çocuğun uyguladığı yöntem onun beyninin işleyişine tamamıyla uygundur. Bu durum bir maymun iştahlılık değildir. Dersler bu çocukların beyinlerinin çalışma biçimine uygun olarak verildiklerinde bu çocuklar için öğrenme hem kolaylaşmış, hem hızlanmış olur. Yani hayat kolaylaşmış olur. Çocuk ailesiyle beyninin işleyiş biçimi arasına sıkışıp kalmamış olur. Hayatta süreklilik başarıyı getiren faktörlerden biridir. Örneğin çok iyi, başarılı ürünü olan şirketlerin kapılarında kuruluş yılları yazar ve şirket sahipleri ise bu tarihin eski oluşuyla gurur duyarak övünürler. Bu ürünün başarısı yılların verdiği deneyimlerimize bağlıdır derler. Yıllara meydan okuyabilmiş bir müessese her türlü tecrübeden bir şeyler öğrenerek mükemmelliyetciliğe doğru gider. Hayatta sürekliliği sağlayabilmek çok önemlidir. Bir nevi olgunlaşma, pişme, mükemmellik seviyesine ulaşmak anlamına gelir. Zorlukları aşmış, onların üstesinden gelmiş olduğunun bir göstergesidir. Kişi bunu başardıkça hiperaktif özelliklerini aşmıştır. Bu sorununu artık çözmüş ve sorun olmaktan çıkartmıştır.

MÜKEMMELLİYETÇİDİRLER
Hiperaktif çocuklar çoğunlukla pek çok alanda özellikle de oyunda kaybetmek, yenilmek istemezler. Hep kazanmak isterler. Belki on defa kazanmış olsalar da onbirinci defa bile kazanmak isterler. Bir baba altı yaşındaki oğlu ile yaşadığı bir olayı anlatıyor. "Kâğıt oyunu oynuyoruz ben altı defa yenildim. Yedinci defa oynuyoruz bu defa hep yenildiğimden dolayı yalancıktan yenildiğimi anlayabilir diye bu defa oyunu kendime kazandırdım. Çocuğumdan hiç beklemediğim büyük bir tepki geldi çok kızdı, bağırdı kendini yerden yere attı. Bana sen nasıl olurda kazanırsın, ben kazanacaktım diye tepki gösterdi. Hep kendisinin kazanmasını istiyor. Kaybetmeye katlanamıyor ".
Hiperaktif çocuklar hep en başarılı olmak ve kazanmak isterler. Yaptıkları şeyin en iyi, en güzeli olmasını, yaptıkları şeyler karşılığında da takdir edilmek ve beğenilmek isterler. Hata yaptıkları zaman kendilerine çok kızarlar bu duruma katlanamazlar. Yanlış, kötü, uygun olmayan bir şey yaptıklarında bu konudan bahsedilmesini istemezler. Ama güzel beğenilen, istenilen, hoş karşılanan bir şey yaptıklarında defalarca söylensin, anlatılsın isterler. Okul da başarılı olduklarında ailelerine anlatırlar. Ama öğretmen onlara kızdığında bir tatsız olay yaşandığında kötü not aldıklarında bunu söylemezler. Kardeşlerinin veya arkadaşlarının da söylemelerini istemezler. Hep iyi, ödüllendirici olaylarda olmak isterler. Bu durumdan dolayı kendilerini çok fazla hırpalar, yorar ve zora sokarlar. Çok güzel yapmış olsalar bile asla yaptıklarından tatmin olmazlar.
KISKANÇDIRLAR VE KARDEŞLERİNİ KISKANIRLAR
Hiperaktif çocuklarda kıskançlık tepkisini daha sık görebiliyoruz. Öncelikle kardeşlerini, daha sonra aile bireylerini, okul arkadaşlarını, komşu ve yakın akrabaların çocuklarını kıskanabilirler. Bu kıskançlık kontrol edemediği, durduramadığı, değiştiremediği bir duygudur. Kendisi kıskandığını ya söyleyebilir ya da hiç kabul etmeyebilir. Örneğin; "kardeş istemiyorum" diyen çocuk bu cümlesiyle açık biçiminde ifade etmektedir.
Bazı anneler onlar için, "kardeşini bir düşman gibi görüyor ya da öyle kabul ediyor" demektedirler.
Hiperaktif çocukların bir şanssızlıkları da, onlar yaramazlık, huysuzluk, hırçınlık yaptıkça aileleri veya aile büyükleri tarafından "Bir kardeş yapın evde yalnız canı sıkılıyor kardeşi olsa idi oynar, canı sıkılmazdı ' fikri ortaya atılır. Aile bu fikri pek doğru bulmasa da çocuğun sıkıldığını, yeni gelen kardeşle oynaya bileceğini düşünür ve yeni bir çocuk yapma yoluna gider. Ama bu durum doğru bir yaklaşım değildir. Kardeşin gelmesi yaklaştıkça hırçınlık artar, geldiğinde doruğa çıkar, geldikten sonra çekilmez bir çocuk haline geldiği çoğunlukla gözlenmiştir. Bu durum aileyi korkutabilir.
Kıskançlık kardeşin kız veya erkek olması durumunda değişmez. Bazı araştırmacılar aynı cinsiyetteki kardeşlerde kıskançlığın daha etkili olduğunu vurgulamaktadırlar. Belki kıskançlığının dozunda farklılık olabilir. Kıskançlıkta büyük veya küçük çocuk olmak sonucu etkilemez. Hatta ilk çocuk olmak, üçüncü veya dördüncü çocuk olmak da, kıskanma durumunu ortadan kaldırmaz. Araştırmalar en ufak çocuk olmanın kıskanma dozunda etkili olabileceğini belirtmektedirler.
Çocuk tek olduğunda bile kıskançlık vardır. Bu defa anneyi babadan veya babayı anneden kıskanabileceği gibi komşu çocuklarını, okul arkadaşlarını, tanıdıkların çocuklarını da kıskandığı gözlenmektedir.
Hatta kıskançlıkta iş daha da ileri gidebilir. Bazen bu durumun sonucunda anneye o kadar yapışır ki anneyi tuvalette bile yalnız bırakmak istemez. Kıskançlık çok farklı şekillerde görünebilmektedir. Hiperaktif çocuklar çok fazla miktarda "hak"tan yanadır. Haksızlık yapılmasını istemezler. Kıskanma davranışına başladılarsa her şeyi ölçmeye, tartmaya, hesaplamaya başlar en ufak bir haksızlık olduğunda müdahale etmeye hazır bir kaplan gibidirler. Her olan olayı, kafasında bu yönde değerlendirmektedirler. Kıskanmaması söylendiğinde ise daha sertleşir, hırçınlaşır, küser, kızar, bozulur yersiz yere kavga çıkarırlar. Karşı tarafı suçlar, kendilerinden gelen olumsuzlukları göremez veya görmemeye çalışırlar.
Böyle durumlarda aile zaman, zaman kafalarından keşke bu ikinci çocuğu planlamasaydık diye düşünebilir. Uzmanlar da genellikle, "hırçın bir çocuğunuz varsa bir tane daha planlamayın hatta bu yeni gelecek çocuk diğerini sakinleştireceği yerde daha fazla hırçınlaştırır" derler.
Aileler hırçın çocuk yeni kardeşiyle oynar, vakit geçirir bizde rahatlarız diye düşünmemelidirler. Çünkü çocuk kardeşi olduğunda da yine aile bireyleriyle, büyüklerle oynamak, konuşmak, ilgilenmek isteyecektir. Hatta bu defa daha fazla aile bireylerinin üzerine gelecektir. Onların kendisiyle ilgilenmelerini bekleyecektir. Zaman, zaman korktuğu için zaman zaman da kafası karıştığı için bu defa hem kardeşine hem de ailesine daha hırçın, huysuz, söz dinlemez, saldırgan davranışlarda gösterebilecektir.
Hiperaktif çocuklar kardeşleri olduğunda öncelikle korkmakta ve şöyle düşünmektedirler. Bana kızdıkları için yeni bir kardeş getirdiler veya beni beğenmedikleri için yeni bir kardeş istediler diye düşünebilir. Kardeşimi benden fazla sevebilirler, beni gözden çıkarabilirler. Bazen de ben çok yaramazlık yaptım, söz dinlemedim. Bana ceza vermek için bir kardeş geldi diye düşünebilir. Sadece düşünmekle kalmaz kardeşine kötü, sert davranabilir.
Kıskançlık ufak kardeşi olan çocuklarda değil, kendisi ufak çocuk olduğu durumlarda da ortaya çıkabilmektedir.
Ailede birden fazla çocuk varsa bu çocuklarda birbirlerini kıskanabilirler. Böyle bir durumda aile çocuğa 'kardeşini kıskanma' dememelidir. Öncelikle kıskanmanın çocuğun elinde olmadığının bilinmesi gerekmektedir. Böyle durumlarda kıskanan çocuğa karşı tüm aile bireyleri daha fazla ilgi, sevgi ve zaman ayırmalıdırlar. Çocuğun sıkıntısına anlayış ve hoşgörü gösterilmelidir.
KONTROL GÜÇLÜĞÜ YAŞARLAR

Aşırı hareketliliğin çocukta var olup olmadığını saptarken bilinmesi gereken özelliklerden biride kontrol güçlüğüdür. Kontrol güçlüğü davranışı için bir örnek; çocuğun, başkalarının, arkadaşlarının, öğretmeninin sözünü kesme davranışıdır. Böyle özellikleri olan çocuklar aşırı derecede sabırsız olduklarından, beklemeye ve bekletilmeye karşı kendilerini kontrol edemezler. Siz ne kadar 'dur' 'bekle' veya 'sıranı bekle, bak ben meşgulüm, görüyorsun' deseniz de, çocuk anladığı halde sabırsızlık ve ısrarcılık davranışını sürdürür. Annenin veya karşısındaki kişinin sinirlerini bozar, yıpratır. Kavga çıkarır. Bu çocuklar hem annelerinin hem de başka kişilerin sözlerini keserler. Bu durum özellikle sınıfta yaşanır. Öğretmen böyle bir çocukla eğitim yaparken zorlanır. Zaman zaman patlar. Aşırı hareketli bir çocuk hem sınıfın uyumunu, hem de öğretmenin konsantrasyonunu bozabilir. Grup oyunlarında ve etkinliklerinde oyunu kesebilir veya grup çalışmasına katılmaz. Grubu engeller veya bozar. Oyunun veya grubun kurallarını bilir ama uyamaz. Aşırı hareketli çocukların arkadaşları ile anlaşması zordur. Arkadaşları bu çocukları hem severler hem de anlayamazlar. Bu çocuklar arkadaşları tarafından kabul görmemekten çok etkilenirler.
Konuya çok iyi hazırlanmış çocuk sınıfta ne kadar iyi bildiğini konuya nasıl güzel çalışmış olduğunu özellikle öğretmenine gösterebilmek için öğretmenin her sorduğu soruya parmağını kaldırır 'lütfen ben söyleyeyim' diye ısrar eder. Öğretmen, 'sen söyledin şimdi sıra arkadaşında' demesine rağmen öğretmenin sorduğu soruya tahtadaki arkadaşına rağmen kontrolsüzce cevap verir ve bu davranışını devam ettirir. Öğretmen bu durumla ilgili ona kızdığında öğretmeni anlamakta zorluk çeker bu davranışını sürdürür, kendini durduramaz.

İLETİŞİM BOZUKLUĞU

Aşırı hareketli çocuklar insan ilişkilerinde zorlanırlar. Özellikle yaşıtlarıyla anlaşırken çok iyi başlarlar ama kısa bir süre sonra büyük anlaşmazlıklar yaşarlar. Bu durum kardeşlerle de sürekli tekrarlanır. Anne o kadar gerilir ki zaman zaman çileden çıkar. Çocuğun arkadaşlarıyla veya kardeşleriyle anlaşamadığı konular çok önemli olmamasına rağmen, yine de anlaşmazlığa düşebilmektedir. Bazen aşırı hareketli çocuk ilk çocuksa, aile ikinci çocuğu düşünmez. Bu durum aşırı hareketli çocuklar açısından bakıldığında, onlar için daha uygun olabilmektedir. Ama bu defa da eve gelen misafirlerin çocuklarıyla kavga çıkarabilmektedir. Anneler bu durumu 'arkamı döner dönmez büyük bir bağırış ve sürtüşme ortaya çıkıyor. Ben yanlarına geldiğimde iyiler. Ama kendi başlarına oynarken kısa bir süre sonra kavga ortamına giriyorlar' şeklinde belirtmektedirler.

ÇABUK KARAR DEĞİŞTİRİRLER

Aileleri çabuk karar değiştirmelerinden ve sıkılmalarından dolayı onların maymun iştahlı olduklarını söyler. Ellerine aldıkları işi bitirmekte çok zorlanırlar, pek çok şeyi yarım bırakırlar. Ellerine aldıkları iş ne olursa olsun bu zorluk hep vardır. Çok kolay işleri bile bitirmekte, tamamlamakta zorlanırlar. Ellerine aldıkları kitapları dahi bitirmeden yarım bırakabilirler. Çünkü pek çok kitabi birlikte okumaktadırlar. Bir kitabı okurken sıkılır diğerine başlarlar. Diğeri bitmeden bir başkasına başlarlar. Bu böyle devam edip gider. Bir konuda sebat göstermekte zorluk çekerler. Ellerine aldıkları işi bitirmekte dışardan yardıma ihtiyaç duyarlar. Dışardan doğru zamanda yeterli ölçüde yardım alabilirse çok fazla üretici olurlar. Angarya işleri yapmak istemezler. Yazdıklarına ve okuduklarını bir defa daha gözden geçirmek istemezler. Yapılanı kontrol etmek onlara çok zor gelir, sıkıntı verir. Kontrol yapamadıklarından dolayı konu doğru olmasına rağmen yazılarında yazım, imla veya mantık hataları yaparlar.

ÜŞENGEÇTİRLER

Bir işi bitirmekte hep bunları da yarın yaparım derler. Ama bu yapılanlar hep yarım halde devam edip gider. O iş ömürleri boyunca hiç bitmez. Veya ufak bir iş bile çok uzun zaman sürer. Güzel şeyleri sona ertelerler. Zor şeyleri daha sonraya ertelerler. Dikkat isteyen şeyleri en son yaparım diye düşünürler. Ama ufak tefek şeylerle fazla zaman harcadıkları, kaybettikleri için zor şeyleri tamamlamaya hiç vakitleri kalmaz. Zamanı kötü kullanmak bu durumda bir zorluk olarak karşılarına çıkar.

DEĞİŞKENDİRLER

Huyları hızla değişebilir. Örneğin çok kısa aralıklarla aynı gün aynı saat içinde değişik tutum ve davranışlar gösterebilirler. Aileleri ve çevreleri onlar için günü gününe saati saatine uymaz demektedirler.
Hatta ders başarılarında hızlı değişimler gözlemlenmektedir. Bir gün iyi not alan çocuk ertesi gün çok düşük not alabilir. Ya da tam tersi olabilir. Hatta aynı dersten örneğin matematikten bir konuda çok yüksek başarı gösterirken, bir başka konudan ise çok düşük not alabilmektedir.

DÜRTÜSELDİRLER

İçlerinden geldiği gibi davranırlar. Kendilerini kontrolden geçirmezler. Bazen söyledikleri şeylerin nereye gideceğini düşünmeden konuşurlar. Farkına varmadan ya da istemeden insanları kırabilirler. Sonra çok üzülürler. Ya özür dilerler ya da özür dilemekte de çok zorlanırlar. Çünkü yaptıkları hatayı fark ettiklerinde ben bu hatayı nasıl yaptım diye çok şaşırır ve şok olurlar. Kendilerinden böyle bir düşüncesizliğin nasıl ortaya çıktığına çok kızarlar. Bu kızgınlık ve sıkıntı hali onların özür dilemelerini engeller. Bazen de çok sevdikleri dostlarını bile incitir, kırar ve çevrelerinden uzaklaştırırlar. Bu gibi durumlar onlarda hüsran ve üzüntü yaratır. Pek çok çocuk bu durumu ailesine veya öğretmenine şöyle açıklamaktadır. Benim içimde iki adam var veya iki ses var. Biri iyi adam diğeri ise kötü adam. İşte bu kötü adam, kötü ses bana kötü şeyleri yaptırıyor. Bu durumda benim hiç kabahattim yok. Bana kızma demektedirler. Onlarda bazen istemedikleri şeyleri yaptıklarını bilmekte ve farkına varmaktadırlar. Bu farkına varış ya iş işten geçtikten sonra olmakta ya da öyle bir kızgınlık ve sinirlenmelerinin doruk noktasında olmaktadır ki bu durumu durduramamaktadırlar. Yani işlerin kötüye gittiğini, bu durumdan dolayı onların ve ilişkilerinin zarar göreceğini anlayabilmelerine rağmen olayı durduramazlar.

ÇOK DUYARLI, HASSAS VE ROMANTİKTİRLER

Çok çabuk etkilenirler. Hikaye ve filmlerde sık sık ağlarlar. Konuşurken onlara acıklı bir şey anlatın ağlayabilirler. Çünkü sizin kuru kuru anlattığınız şeyi siz anlatmaya başladığınızda onlar hemen gözlerinin önünde canlı gibi canlandırmışlardır. Sadece o anlattığınız olayla kalmazlar pek çok ona benzer zor, acı, kötü olayı da zihinlerine otomatik olarak getirirler. Romantiktirler. Siz onlara bir olayı anlattığınızda, okudukları bir romanda, filmde, CD'de muhakkak hayal güçlerini devreye sokacak romantik ve estetik yanlar bulabilirler.
Estetik sanat ve kültüre çok önem verirler. Onlar için eşyaların düzeninde estetik çok önemlidir. Renk uyumu, kıyafetin özgün olması, farklı, ilginç ve onlara has olması önemlidir. Bir tane olan şeylerden hoşlanırlar. Sanatsal objelere hem değer verirler hem de onları satın alırlar. Biriktirirler, koleksiyonculuk yaparlar. Sanatın tüm kollarına meraklıdırlar. Sanatla uğraşırlar. Bu alanlarda yetenekleri vardır. Kültürü çok desteklerler. Kültürlü kişilerden, kültürlerini arttırmaktan çok hoşlanırlar. Bu iş için tüm servetlerini harcarlar. Kültür konferanslarına giderler. Para ve vakitlerini bu tür faaliyetler için ayırırlar. Kendileri de konferanslardan alıcı ve veren olarak yararlanmak isterler.

UTANGAÇTIRLAR

Hayal güçleri, mutlak başarılı olma istekleri ve mükemmeliyetçilikleri onları utangaç bir havaya sokabilir. Kafalarında canlandırdıkları bazı durumlara kolay girebilmektedirler. Örneğin öğretmenleri yanlarındaki arkadaşına çıkıştığında onlara da bağırabilir diye düşünüp, korku, panik ve utangaçlık geliştirebilmektedirler.

ÇOCUKSUDURLAR

Burada önemli bir konuda bu çocukların zeka yaşları bazen yaşıtlarının bir hatta iki puan üstünde yer alabilir. Bir başka değişle bir ya da iki yaş üste olabilir. Ortada doğum veya takvim yaşları vardır. Duygusal yaş, olgunluk veya çocuksuluk konusun da ise (Duygusal zeka) doğum yaşlarının bir veya iki puan altında olabilmektedir. Bu durum şöyle açıklanabilmektedir. Bir zeka yaşları onları yukarıya doğru çekerken, duygusal zekaları ve çocuksulukları onları aşağı doğru çekmektedirler. Onlar bu iki uçlara doğru çekilmenin ortasında kalmaktadırlar. Ve bazen yaşlarından küçük bir çocuk gibi konuşmalar yaparken bazen de bir büyük gibi konuşup sorular sorabilmektedirler. Bu durum hem onları hem de çevrelerini zorlamaktadır.
Hareketleri bir derecelendirmeye tabidir. Bu durumu bir dik üçgen gibi düşünelim. %20, %30, %50. %70, %90 gibi açılımlar olsun. Burada %70 ile %100 arasındaki bölgede yer alan çocuklar daha hareketlidir. Ve daha fazla dikkatte ve öğrenmede zorlanacaklardır. Ama en önemlisi onlar aynı zamanda kazalara ve risklere daha fazla açıktırlar. Bu tür çocuklara ilaç kullanmak gerekebilir. Onlara daha fazla dikkat göstermek gerekmektedir. Çünkü bu gruptaki çocuklar her türlü kazalara daha açıktırlar. Onlara riskli çocuklar veya bir başka değişle risk altındaki çocuklar denmektedir.
Uzmanlar son yıllarda onlara yardım konusunda aile, okul, öğretmen ve psikolog işbirliği ve desteğine bir yeni yaklaşım ilave etmişlerdir. Bu destek özellikle en fazla zorlandıkları dönem olan ergenlik döneminde çok daha fazla işe yaramaktadır. Çünkü ergenlik döneminde onlar için en çok önem verdikleri, sözünü dinledikleri kişiler arkadaş ve akranlarıdır. Bu akran ve arkadaş dayanışması çok fazla işe yaramaktadır. Terapiye gelmeyen çocukları arkadaşı veya arkadaşları ile terapiye aldığınızda hem terapiyi aksatmadıklarını görmekteyiz. Hem de terapiden hızlı ve daha fazla yararlandıklarını görebilmekteyiz. Arkadaşlarını sözlerini daha kolay dinler ve kabul ederler. Kabullenmekte zorlanmazlar ve itiraz etmezler.

AYRINTICIDIRLAR

Pek çok şeyi birlikte yapmak isterler. Ayrıntıya girerler. Konunun özünü kaçırırlar. Ana konu kalır. Onlar hem vakitlerini ayarlayamazlar hem de işlerini zamanında bitiremezler. Ayrıntılarla uğraşırken o kadar fazla zaman harcarlar ki asıl yapmaları gereken işe zamanları kalmaz. Yorulur takatsiz kalırlar. Pek çok işe aynı anda burunlarını soktukları için işleri hep yarım yamalaktır. Bitirilmemiş veya bitirilememiş birçok önemli ve acil işleri vardır. Bu yarım kalan işler onları rahatsız ve mutsuz eder. Buna rağmen yinede yeni yeni işlere başlamaktan, girmekten kendilerini alamazlar. Bitmemiş yarım kalmış işler artarken bir yanda da sıkıntıları da artar. Bu kısır döngü hep böyle artarak devam eder.
Bazen de bu durum bir takıntıya ya da depresyona girmelerini sağlayabilir. Kendilerini, hep sevmedikleri ve hiç kabullenemedikleri halde başarısızlık duygusuyla karşı karşıya bulurlar.
Kim kime ne söylemiş, o ne yapmış gibi dış kapının dış mandalı işlerle uğraşarak zamanlarını ve ömürlerini tüketirler. Asıl yapmaları gereken ve başarı elde edebilecekleri işlere ise yeteri kadar vakit ayıramazlar.
En ince ayrıntının bile mükemmel olmasını isterler. Bir elbisenin dışı gibi içinin de temiz olmasını isterler. Temiz değilse o elbiseden rahatsız olurlar ve bir daha giymezler.
ÖLÇÜ, DENGE, UYUM VE AYAR

Hiperaktif özellikler taşıyanlar ölçüyü koymakta zorlanmaktadırlar. Bazen vermeleri gerekenden daha fazla şeyler verirler. Dengeyi kurmakta zorlandıkları gözlenir. Dengenin ölçüsü orta yerlerde olmaz. Zaman zaman bir yöne, başka zamanda diğer yöne kayabilir. Bazen bir iş ya da kişiye gereğinden fazla zaman ayırıp, ilgi gösterirler. Bir başka durumda ise bu ilgi ve zaman ayırma neredeyse sıfıra inebilir. Kantarın topuzu bir ö tarafa bir bu tarafa gidip gelir.
Uyumluluk konusunda da uyumu kaçırdıkları zamanlar, uyumlu oldukları zamanlardan fazladır. Bazen çok ilgili bazen de çok sakin olabilirler.
Ayar koymakta da zorlanırlar. Halk arasında onlar için "ellerinin ayarı yok" denir. Örneğin yemek yaparken tuzu fazla, yağı fazla ya da suyu fazla olabilir. Birisine bir şey verdiklerinden ya olması gerekenden çok verirler ya da az. Çok verdiklerinde kendi haklarını da vermişlerdir. Bu durumda kendilerine haksızlık etmişlerdir. Az verdiklerinde karşıdan sert tepkiler alabilirler. Ya da önce çok verip daha sonra normale veya aza inerlerse bu defa yine çevrelerinden hak etmedikleri olumsuz tepkileri alabilirler. Örneğin çocuklar, arkadaşları onları sevsin, onlarla oynasın, onları sınıf başkanı seçsin diye evden arkadaşlarına, oyuncak, şeker, para vb. şeyler götürebilirler. Bu vermeyi bazen de aşırıya kaçırabilirler. Hiç olmadık şeyleri vermeye çalışabilirler. Ne için ne verilmesi gerektiğini ayarlayamayabilirler. Hayır diyemeye bilirler. Arkadaşları onları sevmeyecek, onlarla oynamayacak ve onları dışlayarak diye kendilerinden aşırı özveride bulunurlar. Onlar için bu tatsız durum devam edip durur. Dışlanma korkusuyla, kendilerini hep vermek zorunda hissederler. Bu kısır döngüyü, bu tersine çalışan çarkı durdurup doğru dengeyi kurmak ve doğru yöne çevirmek gerekmektedir. Bunu yapabilmek için onlara bir psikolog yardımcı olmalıdır.

 

 

İçindekiler












 
Mart 2024
  Pzt     Sal     Çrş     Prş     Cum     Cts     Pzr  
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30
31


YETİŞKİN PSİKOLOJİSİ SORUNLARI





































İŞ YAŞAMI PSİKOLOJİSİ SORUNLARI








CİNSELLİK




















 
 

Sitedeki tüm yazılar Uzman Psikolog Alanur Özalp'e aittir. Tüm hakları saklıdır. İzin almadan kullanılamaz.